işten binbir bahaneyle 2 saat erken çıkmak için izin almak, hayır zor olmadı. zaten olmayan iştahım sebebiyle, her gün öğle yemeği niyetine yarım tost yiyordum, bugün hiç yemedim. sabahtan planlamıştım, her kendimden kaçışta yaptığım gibi, uzun yol niyetine girdim yine. tek sorun, işten izin alabilmekti. aç karına bir de limon suyu içince, acayip tansiyonu düşüyor insanın. nihayet saat 5i gösterdiğinde, kendimi sıkmaktan vazgeçerek ufak bir bayılmamsı fenalık yaşattım bedene. derken, saat 5:30u gösterdiğinde eve gitmek üzere çıktım işten. sırada, şehrin doğusundan batısına, her tarafını dolaşan, ihtiyaç halinde bindiğinizde sizi cinnete sevk eden o ring otobüslerden birine binmek vardı. iki saate yakın sürerdi her seferleri ve, belki daha önce hiç görmediğiniz mahalleleri, hiç bilmediğiniz insanları öğrenirdiniz. aynen öyle oldu.
önce şehrin doğu kısmına gittik, ilk etapta memurların oturduğu siteler çarpar gözünüze, sonra polis lojmanları, sonra da en doğuda yani, batılı kesimin "varoş" olarak nitelediği insanların yaşam alanları. burada evler ya tek katlı, ya iki, en fazla üç... insanların çoğu esmer tenli, ya bu ülkenin en doğusundan, binbir umutla göçüp gelmişler bu şehre ya da istemeyerek, kaçarcasına. umutlarını da bilirim, kaçışlarını da, insanları dinlemeyi severim. eğer ki, karşımdakinin dili gerçekten derdini anlatıyorsa. buradaki bütün araçlar, ya doğandır, ya şahin, arkalarında arabesk şarkılardan alıntı sözler. kapı eşiklerinde oturup dedikodu yapan ev kadınları, kahvenin önünde oturup siyaset konuşan dedeler, işsiz gençler... onların dünyasının en büyük kötülüğü ya namuslarına dil uzatılması, ya şereflerine. olmayan paranın üç kuruşunu hesaplamazlar, para yüzünden pek darılmazlar çünkü zaten paraları yoktur fazla ancak ev kirası ödeyip, mutfak masrafını giderecek kadar. ha eğer artarsa biraz, taksitle eşya alacak kadar...
sonra şehrin batısına doğru yol alır otobüs, bu sefer tersten bakarsın gördüklerine, batıya doğru gittikçe "medeniyet" olarak tabiri yapılan, gelir seviyesi daha yüksek olan insanların yaşam alanları çıkar karşına. böyle bakınca manzara güzel gibi görünür, ilkellikten çağdaşlığa, varoşluktan medeni, modern olmaya... ama hata var ortada, bu insanların hepsi aynı şehrin insanı, hepsi aynı ilçenin insanı...ancak, birileri çile çektiği için, parası olmadığı için, maddi imkansızlıklar yüzünden "varoş" mahallesinin sakini, diğeri de memur sitesinin insanı. biri, olamayan maddi olanaksızlığına rağmen şükür demeyi bilir, diğeri yaşam standartının değerini bilmeden hep yakınır. galiba, insanlık parayla olmuyor, içten geliyor.
daha da ilerleyince otobüs, batısına gelirsin şehrin. bulvarda başlar yolculuk, maddi olanakları güçlü olan insanların semtleridir burası. etrafında hep özel güvenlikli siteler, pahalı kafeler, publar, yerleşim alanının olmadığı yerde iki büyük alışveriş merkezi, açık otoparklarda lüks model araçlar, estetik merkezleri, özel hastaneler... saymakla bitmez "batı" kısmının çağdaş yaşam alanı... yorulursun, etrafında insan olmayı sadece ünlü markalardan giyinip, lüks araçlara binip bulvar caddesini turlayan gençleri görmekten. kafelerdeki ortama girmek bile istemezsin, sıkılırsın çünkü insani iki kelime duymamaktan. sarışın kızın kuaförünü paylamasını, esmer uzun boylu adamın gönül maceraları, özel okulda okuyan gençlerin hayat felsefeleri... hayatlarında hiç hayatı düşündüler mi acaba? dersin. bıkkınlık gelir yapaylıktan, fazla lüksten rahatsız olursun, içine iğneler batar.
bugün, daha önce defalarca kez tanık olduğum, iki farklı medeniyeti bir kez daha izledim. uzun yol şarkılarımın eşliğinde. içimden, varoş mahallesinde ilk durakta inip, kapı önünde akşam üstü dedikodusu yapan teyzelere katılmak geldi, hatta birine sarılmak. içimden, bulvarda ilk durakta inip, kafasına kocaman çıtçıtlar takıp aptal sarışınlığıyla hava atan o kıza tokat atmak geldi, sadece üçüncü gözü olmadığı için. içimden, insan olmaktan utanmak geldi bir an. bir tarafta ekmek davası, bir tarafta gününü gün etme kavgası. birisi, işten kovulduğu için mutsuz dönüyor evine, yılgın, bıkkın. öteki, gece one night stand takılmış, akşama kadar da baba parası ezmiş, son model arabasının içinde yoğun olan bulvar trafiğine sövüyor. ikisine de sorarsan, dünyanın yükünü çekiyor omuzlarında. hangisi peki?
7 Ekim 2011 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 kişi olaya son noktayı koymuş:
Yorum Gönder