insan en çok sabahın köründe ya da gecenin bir yarısında düşünüyor. mantıklı olduğunu söylemiyorum bakın, sadece düşünüyor diyorum. dün sabahın köründe, yağmurun yağışını izleyip bakınırken etrafıma, hiçbirşey şu anki isteklerimi gerçekleştirmeme elverişli olmadığı için sitem ettim Tanrı'ya. o da bana beter olmamı söyledi sanırım. bugün öğle saatinde, her zamanki mekanımda, sucuk sevmediğim için salam ve kaşarla hamburger ekmeğine yapılmış tostumu yerken düşünmeye çalıştım. belki az ilerideki dilenci amcanın "biiee ekmek parasııaa" diyerek kart sesiyle ortalığı inlettiğinden olsa gerek bu düşünemeyişim, dedim kendi kendime. adamın öyle iğrenç bir ses tonu var ki, öyle sevimsiz bir görüntüsü var ki, maaşı yememiş olsam gidip bi elli lira sıkıştırıp avcuna "önümüzdeki bir hafta boyunca beni burada görünce kaybol moruk" diyesim geldi.
sonra ikinci çayımı içerken, yaşlı, sevimli bi teyze oturdu yanıma, yorulmuş, dinlenmek istedi. çay falan ikram ettim derken, sohbete başladık. hayatını, eşini bir yıl önce kaybettiğini, kızlarını, torunlarını, can sıkıntısından baş örtüleri için yaptığı oyaları çarşıya sattığını falan anlattı. 80 yaşındaymış ve halen daha yaşamak için çabalıyor. "Allah sevgisidir beni hayata en çok bağlayan kızım" dedi. o an sadece, bir gün önce Allah'a isyan etmiş olduğumdan, sitemlerimden utandım. şimdi de düşünüyorum da 80 yaşındaki bir teyze kadar bile hayatı sevmiyor olduğumdan dolayı utanç duyuyorum.
aslında derdim hayatla da değil, hayat zamana eşlik ederek akıp gidiyor. derdim, uyum sağlayamamamda. ya etrafımdaki insanların fazla meraklı, fazla detaycı hallerine deli oluyorum, ya da fazla alakasız olmalarına. kızıyorum bu insanlar madem benim hayatımda, o halde neden benim istediğim gibi değiller diye. seçimi ben yapmak istiyorum yani. tıpkı twitterdaki gibi, ne görmek istiyorsam o olsun istiyorum. ne dinlemek istiyorsam o konuşulsun istiyorum. bencillik ediyorum, belki onlara haksızlık ediyorum ama, böyle istiyorum. hal böyle olunca hayat da bana "üzerine çikolata sosu da ister misiniz?" diyor, dalga geçercesine. ben de saf saf "olabilir tabi, neden olmasın hatta çikolata sosunun üzerine biraz da hindistan cevizi serpin" diyorum. hayat da "oldu küçük hanım, başka bir arzunuz" diyor. sinirleniyorum.
evrene yolladığım abuk subuk mesajlar, sevmediğim insanların ölümü olan dileklerime yoğunlaşmam bana daha bir abuk geri dönüşüm yapıyor. hayatıma girmeye çalışan abuk adamlar, tuhaf istekleri olan arkadaşlar, mide bulandırıcı esprilerle beynimi kemiren insanlar, beyinsizlikleriyle beni çılgına çeviren avareller, her dakika suratını görmek zorunda olduğuma inanan komşular... neyi sevmiyorsam onu gönderiyor bana evren. ben diyorum ki "bu adamı ayır sevgilisinden bana getir" evren tersinden anlıyor adamın düğün davetiyesi geliyor. ben diyorum ki "şu kızın ölüm haberini okuyayım gazetelerde" evren mübareğe kan veriyor can veriyor. bana da zerzavat reyonundan çürümüş salatalık kıvamında insanlar. vardı bir yerde hata...
baktım evren bu konularda yeterince başarılı değil, kendi işimi kendim göreyim dedim. türlü entrikalara imza attım, türlü dalavereler çevirdim. her zaman başarılı sonuç aldığım işlerden hoop olumsuz sonuçlar aldım. ya büyük pürüzler çıktı ama halledildi ya da en baştan vazgeçtim. halbuki ben "kara melek" "örümcek" "yalan rüzgarı" gibi entrikanın, ihanetin, aşkın, türlü hokkabazlığın dalaverenin dizilerini izleyen bir çocuk olmuştum. ergen triplerinden çıkar çıkmaz, aklım başıma erişince de "ferhunde tekin" karakterini tanıdım önce. sonra, "firdevs yöreoğlu" geldi benim için, bağrıma bastım, ders aldım. en son olarak da "hürrem sultanı"ı takipteyim, şüphesiz öğreneceğim çok şey var. yani bu kadar iyilerle yoğurduktan sonra hamurumu, yıllarca kafayı taktığım insanın ocağına incir ağacı dikmekte çok başarılı performans sergileyince şimdi neden böyle oldu, bilemedim.
dedim ki kendi kendime, kızım, ya çok panik yapıyorsun elin ayağına dolaşıyor, ondan böyle oluyor ya da evren istemiyor birilerine kötülük yapmayı. buradan, oturduğum yerden istanbulda yaşayan çok sevgili bir dostumun meselelerini çözmüşüm, şimdi silahım tutukluk yapıyor adeta. ara vermeyi seçtim bu işlere, sistemdeki teknik aksaklıklar bir çözülsün, soracağım tüm bunların hesabını adını tükenmez kalemle yazdıklarımdan elbet. önce evrenle barışmam lazım, bir süre kimsenin ölmesini, ağır hasta olmasını, sevgilisinin terketmesini, patronunun kovmasını falan dilemeyeceğim. bir süre uslu bir kız olacak cherry. kimseye bela açmak, ortalık karıştırmak falan yok. oyunu kurallarına göre oynayacağım. elbette sistemdeki bu tutukluk da bitecek. eski günleri özledim.
15 Ekim 2011 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 kişi olaya son noktayı koymuş:
Yorum Gönder