11 Kasım 2011 Cuma

yaşlanıyor muyum nedir, bir garip haller geldi bana

yaşlanıyorum mu nedir anlamadım. birkaç gündür öyle bir alınganlık, öyle bir dalgınlık var ki üzerimde, anlatamam inanın. hapşuruyorum, yanımda olan kişi çok yaşa demedi diye alınıp triplere giriyorum. neredeyse yakasına yapışıp, "neden çok yaşa demedin ha neden. yaşamamı istemiyor musun yoksa, öleyim o halde, hiç mi sevmiyorsun beni Allahsız" diye sitem edesim geliyor. tamam kabul ettim, bu sitem etmekten çok hesap sormaya hatta olayı ajite etmeye daha yakın. işte bunu söylemek istiyorum, ajitasyon var hayatımda.
mesela sabahları işe giderken 10 dakikalık yol yürüyorum, o sırada emekliliğine az kalmış yaşlı memur teyzeler gibi hissediyorum kendimi. sigorta primim dolsa, sonra emeklilik yaşım gelse, onu bekleyene kadar beni şu tramvay ezmese de o günleri görebilsem, sabahları müge anlı izleyebilsem diye içleniyorum. daha bir kez bile tramvayla yollarımız kesişmemiş olsa bile, yine de o alet beni ezecek diye ödüm patlıyor falan. sonra her sabah takıldığım pastaneye gidiyorum, dışarıya oturuyorum, çayımı içerken sigaramı yakıyorum, ilk nefeste öksürüyorum, kendi kendime şu mereti bıraksam iyi olacak diyorum, ama bırakmıyorum. eskiden sabah akşam demeden arka arkaya iki sigara içerdim tık demezdim, şimdi öksürük yapıyor, ona dertleniyorum.
iki gündür grip olacak gibi bir halim var. dedim ya hapşuruyorum, hapşurduğum için kendi kendime söyleniyorum, bunak teyzeler gibi oldum vallahi kendi kendime söylenip duruyorum. geçen haftaya kadar öyle herşeyi kafama takmazdım mesela, dünya minare kıvamında yaşardım, uzun zamandır dert edinme hastalığımdan arınmıştım ama bu aralar incir çekirdeğini doldurmayacak mevzular beni kederlere sürüklüyor. bir de insanların yakasına yapışıp "neden bana öyle dedin, neden böyle baktın haa" diyerek hesap sormak istiyorum hatta bazen soruyorum. eskiden birisi söylediğim şeyi tersinden anladığında "amaaan anlaması bu kadarmış algı kıtı" derdim, şu günlerde "ama bak çiçeğim beni yanlış anladın sen" diyerek nabız şerbetliyorum. en kötüsü de insanlarda en tiksindiğim huyları ediniyorum gibi geliyor, ona kahroluyorum.
sabah kardeşim "abla hava soğuk bak dolmuşa bin şurdan" dedi, dönüp bir carladım çocuğa "sen deli misin on dakkalık yol için dolmuşa mı binilirmiş, şoför enayi der adama blabla" cimrileşiyor muyum nedir anlamadım. tamam bu ara biraz fazla alışveriş yaptım, azıcık tutumlu olmam gerekiyor ama ben hayatım boyunca hiç cimri, üç kuruşun hesabını yapan bir insan olmadım. kendimden korkuyorum açıkçası. eskiden çocukları çok severdim, artık çocuk sesi duymaya tahammül edemiyorum. misal, bugün bir müşteri geldi, yanında dört beş yaşında veledi var, veletin elinde oyuncak bi tabanca, aman Allahım bir oyuncak tabancadan o kadar ses çıkamaz, çıkmamalı dedim kendime. nerden baksan beş dakika kaldılar mağazada ama, onlar gittikten sonra yaprak dökümündeki hayriye hanım gibi başıma yemeni bağlayıp, baş ağrısı komasına girmek istedim. herhade yorgunluktandır değil mi?
bir de birkaç gecedir özellikle deliksiz uyuyamıyorum. arada uyanıyorum, su içiyorum, sigara içiyorum, odaları dolaşıyorum, sonra yatıyorum, sabah ezanını dinliyorum, uykuya dalıyorum ve haliyle sabah alarm çaldığında resmen ağlayarak uyanıyorum. aslında tüm sorunların sebebi sabah uyanma şeklim de olabilir. yüksek sese tahammülüm yok mesela, "aman kıs kıs şunu kafam götürmüyor" diye carlıyorum insanlara. iyice huysuz, çekilmez, aksi bir insan olmaya başladım sanırım ki zaten huysuzdum. haa bir de "sen ne hayırsızsın yaa aramasam arayacağın yok" olayı var, en çok bunu yapmaktan keyif alıyorum bu aralar. aman nasıl bir zevktir bu, karşı tarafın kıvrım kıvrım kıvranması falan, bildiğin dört köşe oluyorum keyiften. şimdi önümüzdeki bütün hafta boyunca izinliyim ve umarım bu salak hallerim yorgunluktandır, yoksa kendim için gitgide sıkıcı bir insan olacağım, korkuyorum.

0 kişi olaya son noktayı koymuş:

 
↑Yukarı