20 Kasım 2011 Pazar

bir dönem Tanrı'yı çok güldürmüşlüğüm vardır

gece uyuyamadım ve gözlerimi tavana dikip karanlıkta "gelecek ne zaman gelecek?" klişe sorusunun cevabını aramaya koyuldum. açıkçası kafam karıştı, geçmişte, yani henüz lisedeyken yaptığım gelecek planlarına bir bir baktım, hay çocuk aklımı seveyim dedim ve kendi kendime güldüm yatakta. bildiğin sesli güldüm. hani derler ya, meşhur bir söz vardır "biz yeryüzünde plan yaparken Tanrı bize bakıp gülümsermiş" sadece Tanrı gülümsese yine iyi, ben kendi kendime güldüm yahu. elbette o zamanlar olmak istediğim kişiyle şu an olduğum kişi arasında çok hatta dağlar kadar fark var. bir kere eğer planlarımdan en ufağı tutmuş olsaydı, şu ara nişanlı ve son derece mes'ud bir genç kızdım. ağız dolusu gülerim burdan kendime, şimdilerde akşam üzeri ne yapacağını planlayamayan ben ne de güzel utanmadan sıkılmadan ve azimle yıllaaar yıllar sonrasını planlamışım. ayıp bana, Tanrım bayat espri yapmışım o zamanlarda, affet.
gelelim gelecek ne zaman gelecek karmaşasına. bir dakika sonrası bile "gelecek" değil mi aslında? çok zorluyor kafamı, zaman kavramı "gelecek" ile fiil "gelecek" karışıyor birbirine, içinden çıkamıyorum, sersemleyip amaaann teytey, nasıl olsa gelecek diyorum. peki ya hakikaten ne zaman gelecek? geldiğinde haber verecek mi? sanırım vermeyecek, zaman böyle işte, biz halletmeye üşendiğimiz ya da zekamızı aşan her türlü meseleyi zamana teslim ederiz ya hani, her gün onlarca şeyi "zamana bıraktım" diyerek savarız ya başımızdan, zaman da sıkıntıları teslim alır ve karşılığında sinsi sinsi, hiç çaktırmadan önce çocukluğumuzu sonra gençliğimizi alır. biz sonra yıllar geçtiğinde, aklımız kemale erdiğinde aslında zamanın iyi bir arkadaş olmadığını, vefalı bir sırdaş olmadığını da görürüz ya, bize çaktırmadan alıp götürdüğü yıllarımızı da geri isteriz ya hani, zaman da bize işte o an geldiğinde dilini çıkartır ve nanik yapar. böylece de binbir umutla beklediğimiz, çeşit türlü planlar yaptığımız gelecek çoktan geçmişimize karışır, hem de beklediğimiz geleceğin çoktan geçmişe karıştığını farkettiğimizde, gecenin bir köründe oturup kendi halimize güldürerek. hadi inkar etmeyeyim, biraz acıdım da kendime.
farkettim, yalan söylemeye gerek yok, boş sayfalara çizmişim meğer bütün planlarımı. orada yapmışım işte bütün hatayı, çünkü ben boş sayfalara pürüzsüz, sorunsuz planlar yazıp çizerken zamanın önüme getireceği sorunları hiç hesaba katmamışım. doğal olarak ta hiçbir savunma stratejisi yürütmemişim, işte hata burada. zamana güvenip bana hep tertemiz sayfalar, pürüzsüz takvim yapraklarıyla gelecek sanmışım, o da bana bir güzel nanik yapmış hani, yemeyeyim hakkını. sonra planlarımı uygulamaya koymam gereken yıllar geldiğinde, karşıma çıkan ilk problemde apışıp kalmışım, korkup herbişeyi zamana havale etmişim, kendimce. zaman da öyle güzel bir kandırmaca yapmış ki, ben geçmiyor zannederken, bana henüz günler ve geceler çok uzun çok geniş gibi gelirken, çaktırmadan sinsi sinsi geçip gidivermiş. son demlerde yakalamışım aslında, eteğinin ucundan tutup "dur nereye daha karpuz keseceğdikk" gibi buz gibi bir şaka yapmışım ama, çekmiş almış elimden tuttuğum etek ucunu, ben bütün planlar için çok geç kalmışım.
şimdi; artık tek zaman kavramı bu benim açımdan, yarın olur mu bilemem, dün ise ileride bir zamanda yine bir gece yarısı tek başıma tavana gözlerimi dikip anacağım son derecede komik bir espri olacak. şimdi'yi koynuma alacağım ve birlikte güleceğiz. zamandan kopartabildiğim tek parça da şimdi oldu, ya şu an yaşarım aklıma eseni ya da geleceği meçhul yarına ertelemem. kısa ve net. anlaşmaya varmış gibi dursak ta biz halen daha anlaşamadık zamanla, benden sinsi sinsi çaldığı günlerin gıcıklığı var içimde ona karşı. bilemem gönlümü nasıl alacak, bir güzellik yapması şart tabi ki, sürprizleri severim, hele bir de aslında ona anlatmıyormuşum gibi davrandığım ama duyması anlaması için yırtındığım bir takım şeyler var, sürprizi bu olursa barışırım.
hadi bu şarkıyı da benim için dinleyin, olur mu?

0 kişi olaya son noktayı koymuş:

 
↑Yukarı