9 Aralık 2011 Cuma

arabesk çocukluk anıları

"zaten ben hiçbirşeyi sevmeyeyim, beğenmeyeyim. hemen onu kaybetmek zorundayım değil mi ha değil mi? ühüüüühüüüüü" diye feryat figan ağlıyorum yatak odasının orta yerine oturmuş. orta okuldaydım ve sanırım 14 yaşındaydım. dışarıdan duyanlar kesin ev ahalisinden birine birşey oldu zanneder ama yoğ yoğ kimse ölmemişti ya da hastalanmamıştı. sadece öğretmen bizi günübirlik geziye götürdüğünde küpe almıştık sınıftaki kızlarla, onun tekini kaybetmiştim. küpe de değerli birşey olsa hani, şimdilerde 2 liraya falan satılan uyduruk mu uyduruk küpeler var ya, ahanda onlardan. çiçek şeklindeydi ve ortasında uyduruk bir taşı vardı, ama sanki pırlanta küpelerimi kaybetmişim gibi ağlıyordum ve en önemlisi o küpeler kulaklarımı yara yapmıştı, yara ne kelime, bildiğin iltihaplanma falan olmuştu ama onları çok sevmeme engel değildi.
o gün küpeyi alırken, 17 yaşında lise sonuncu sınıfta trafik kazasında vefat eden çocukluk arkadaşım eminenin kulağına beğendiği küpeyi takmaya çalışırken kulağını yeniden delmiştim yanlışlıkla, çok canı acımıştı kuzumun. az önce vesikalık fotoğraf aradığım çekmecenin dibinde buldum o küpenin tekini, eski ergen günlerimiz geldi aklıma. enteresan bir acı vardı üzerimizde kızlarla, 14 yaşında çocuk ne acısı çekerse artık. okul tam gündü, öğle saatinde yemeğe evlerimize giderdik. kırk yılda bir boş geçerdi öğleden sonraki iki ders, o zaman da birimizin evinde toplanırdık, ya eminelerin evi olurdu bu ya sedaların çünkü geri kalan bütün kızların anneleri evdeydi ben de dahil. bir tek o ikisinin anneleri çalışıyordu, doğal olarak ta acı çekebilmemiz için de sadece onların evleri müsaitti.
ortaklaşa para toplardık aramızda, birimiz annemizin içtiği sigarayı alırdık bakkaldan, şüphelenmezdi bakkaldaki abi, bilirdi annemizin içtiği sigarayı verirdi hemen. sonra kızlardan birinin evine gider, ya kral tvyi açar ya da radyoda en acılı şarkıların çaldığı bir frekansı ayarlar arka arkaya içimize çekmeden sigara içerdik. arabesktik işte kısacası. bizim ergenlik isyanımız da çılgınlığımız da ancak bu kadardı. sıkıyorsa gideyim de babama atar yapayım ha, bizim zamanımızda cimcirmeyle terbiye vardı, ceza yoktu. hem neyle cezalandırılacaktık ki? hep platonik aşıktık, aşklarımız da arabeskti, mahalleden biri duyacak da dedikodu olacak diye ödümüz patlardı, genelde de bu arabesk aşklar yüzünden acı çekerdik kendimizce.
ya genç minibüs şoförlerine aşık olurduk ya da otobüsteki muavinlere. tenefüslerde salak gibi okulun çıkış kapısının önüne dizilir sevdiceğimizin geçmesini beklerdik. o zamandan öğrenmişim işte bazı adamlara sadece bakıp beni sevmesini ümit etmeyi. doğal olarak aşık olduğumuz adamlar bizden nerden baksanız 10 yaş kadar büyük olurdu. mahallede bir onlar vardı, bir de komşu çocukları işte. komşu çocuklarına da kardeş gözüyle bakıp aşık olmazdık, geriye onlar kalırdı. belki de kendimizce oyun oynardık bilemeyeceğim. yaşam sınırlarımız belliydi, dersaneye gitmek nedir bilmezdik biz, o yüzden de okul bitip te liseye başlayınca çil yavrusu gibi dağılıverdik. yeni insanlar tanıyınca kendimizi bir halt zannedip kopuverdik. birimiz lise sonda vefat etti dediğim gibi, diğer ikisi evlendi bile. hatta birinin çocuğu oldu, ertelemekten gidemedim, çocuğu annesine mi benzer babasına mı onu bile bilmem. bir yaşına gelmiştir.
aslında demem o ki, insan en güzel anıları çocukluk arkadaşlarıyla bırakıyor. yıllar sonra da oturup kendi kendine anıyor, herkes ayrı bir hayatta yaşıyor çünkü. biz aynı mahallenin çocukları olduğumuz halde koptuk. hele orta okul ve ilkokuldaki sınıf arkadaşlarımın bir çoğuyla selamlaşmıyorum bile, neden bilmiyorum. insana çocukken ve ergenken yaptıkları salakça geliyor ya, belki birbirimizin salaklıklarına şahitlik ettiğimiz için, birbirimizden utandığımız için konuşmuyoruz. mesafeden daha kötüsü yabancılık girdi araya. dün sabah işe giderken okanı gördüm mesela, tam 9 yıl sonra ilk kez selam verdik birbirimize. o da mecburiyetten hani, kucak kucağa geldik derler ya hani, öyle karşılaştık. görmemezlikten gelmek mümkün olmayınca selamlaştık ve ilk cümlesi "çok değişmişsin" oldu. evet, hepimiz çok değiştik okan, yabancılaştık birbirimize değil mi?

0 kişi olaya son noktayı koymuş:

 
↑Yukarı