5 Aralık 2011 Pazartesi

bari bu sene bekar gezmeyelim

lisedeyken hocalar aralık ayı geldi mi başlarlardı sormaya "evet çocuklar yeni yıldan beklentileriniz neler?" diyerekten. hatta bazen edebiyat hocası kompozisyon ödevi bile verirdi bu konuda. aslında pek çoğunda samimi olmadığımız cevapları sıralardık bütün sınıf olarak. anlarsınız işte, herkesi mutlu edecek, öğretmenleri "ben böyle şahane gençler yetiştirmişim" diyerek gururlandıracak ve en önemlisi sınıftaki azınlık olan sevgi kelebeklerine "aaa manyağa bak" dedirtmeyecek cevaplardı bunlar. hepimiz, dünya barışı, terörün bitmesi, mutluluk, sağlık, huzur ve para beklentileri içinde olduğumuzu söyler, sıramızı savardık.
hemen dersin ardından da başlardık bizim kızlarla kaynatmaya, çoğumuz çok yakışıklı erkeklerin olduğu üniversite, okul kazanamazsak da az çabayla çok para kazanabileceğimiz sabah 9 akşam 5 iş, toptan rahata ermek isteyenlerimiz de zengin koca beklentisi içinde olduğumuzu anlatırdık kikirdeye kikirdeye. gel gelelim hiçbirimizin dilekleri kabul görmedi yetkili mercilerde ve hiçbirimizin beklentileri gerçekleşmedi. ha, zengin koca bulan birkaç kişi oldu ama onlar da kaideyi bozmayan istisnalar elbette. ve eklemem gerekir ki elbette dünya barışını, huzuru, sağlığı istiyorduk ama kız kıza konuşurken saydığımız dilekler daha öncelikliydi.
bugün 5 aralık olduğunu görünce takvimde, o yıllar geldi aklıma. yılbaşı gecesi, hiçbir beklentisi gerçekleşmeyen kaideler zinciri olarak mesajlar atacağız yahut da arayarak birbirimize zengin koca, çok para, çok büyük aşk dileyeceğiz. tamam, dünya barışını da sığdıracağız bir yerlere. ama biz, her yıl başında "allaaamm evlenmesem bile nişanlanayım, en azından bir sevgilim olsun, ama eli yüzü düzgün ve aklı fikri yerinde" dileğini o gece milyonlarca kez tekrarlayan yalnız kızlar grubu olacağız bu sene de. malumunuz, benim bir mavi-yeşilim var ne ayak olduğunu daha anlayamadığım, diğer kızları da görünce arada soruyorum var mı birşey diye, acı tebessümler eşliğinde evde kalma korkularımızı anlatıyoruz zaten sonrasında.
hayatta en çok korktuğum şeylerden biri de, 40 yaşıma geldiğimde bir apartman dairesinde 40 tane kediyle yaşayan, mahalle ve apartman sakinleri tarafından illetli gibi ayrım gören bir kadın olmak. elbette her doğum günümde ve yılbaşında olduğu gibi bu da ekli olacak dileklerimin arasında, "allaaamm nolur 40 yaşıma geldiğimde kedi besleyecek kadar yalnız olmayayım, bir kocam bir yuvam çocuğum falan olsun" diyeceğim bütün kalbimle. yani elbette yalnız da yaşayabilecek kadar aklı fikri kendine yeten insanlarız ama bakıyorsun yaşıtların hatta senden daha küçükler nişanlanıyor, evleniyor, çocuk doğuruyor falan. ortak bir arkadaşın düğününe gittiğinizde o kocasıyla geliyor, sen ya kardeşinle, ya kuzeninle ya da seni yalnız bırakmasın diye yalvar yakar oraya götürdüğün ortama tamamen yabancı bir arkadaşınla. o ortalıkta koşturan küçük çocuğunun peşinden sürükleniyor, sen masaya mıhlanıp gelen pastayı kemirip limonata sarhoş eder mi testi yapıyorsun. o kocasıyla dans ediyor, sen onun çocuğunu oyalamak için agucuk gugucuk yapıyorsun. o evli ve mutluyken ve bir de çocukluyken, senin yalnız yaşaman hiç adil değil, değil mi?
"bu sene de bekar gezelim" şarkısı hayatımızın soundtracki olmuş yani. hayır aksi gibi, gelen kısmetler ya bize uymuyor, ya da kendimize uydurduklarımız çoktan kapılmış durumda. kısmetsizlik var zannedersem, kızlara söyleyeyim de cuma günü cuma saati Ulu Cami'nin bahçesinde başımızın üstünde çorap sökelim. sökelim ki, çorap söküğü gibi gelsin kısmetler, sevgililer. sevgililer dedim de, vallahi çoğunda gözüm yok, bir tanecik olsun eli yüzü düzgün aklı fikri yerinde olsun. çok şey mi bu istediğim canım. ama Tanrım, ne olursun biz bu sene bekar gezmeyelim. yani tamam evlenmek şart değil de, en azından bir nişan, ileriye dönük ciddi bir ilişki olsun yani.

0 kişi olaya son noktayı koymuş:

 
↑Yukarı