4 Aralık 2011 Pazar

gerçeklerim beklentilerinizi karşılamıyor mu? olabilir, sıkıntı yapmayın...

son zamanlarda sinirimi en çok bozan mevzulardan bir tanesi de "gerekirse kendimizden ödün vermeliyiz" durumu. hayır bu gereklilik kime göre ve neye göre onu bileyim önce. bana kalırsa kendime ayıracağım, kendimi şımartacağım bir kuple zamanı başka şeyler uğrunda feda etmek oldukça gereksiz. hele hele konu parayla alakalıysa, inanın gözümde hiçbir anlamı kalmaz. son zamanlarda insanların hayallerinde yarattıkları karakteri benim bedenime yüklemek istiyor olmaları çok komiğime gitmeye başladı. karakter de karakter olsa hani, eski türk filmlerindeki fedakar ve cefakar uşak rolü resmen bu. lütfen birisi onlara filmlerin sonunda katilin uşak çıktığını hatırlatsın yani. ayrıca benden olsa olsa "dadı" dizisindeki uşak pertev olur. sivri dilli, huysuz ve laf ebesi. yani beklentileri karşılayamayacak bir gerçek olduğum için üzgünüm ama bu iş böyle.
bir de şu olaya gıcığım. hayır benim hayat prensiplerim falan belli, hiçbirşey yapmamak için herşeyi yaparım. olaylara ve düşüncelere yaklaşımım da besbelli "çok ta fifi açıkçası" diyen bir insanım. ama günde 40 defa kulağıma "feda et, cefa çek, ödün ver" diye fısıldıyorlar da amaçları ne yani. acıklı film mi çekiyoruz burda, çilekeş kadın rolünde miyim, başkaları mutlu olsun diye saçını süpürge eden Hülya Koçyiğit değilim ki ben bu filmde. yahu daha kaç gün kaç yıl yaşayacağımı bilmediğim bir dünyada neden ve ne için kendimi üzeyim. neden kendimi yorayım. neden ben fedakarlık edeyim, benim canım yok mu, robot muyum ki bir dakika dinlenmeden sosyalleşemeden yaşayıp gebereyim. çok büyük beklentiler içindeler de olmuyor işte, kişiliğim müsade etmiyor. başkaları söz konusu olduğunda arada bir yüzünü gösteren vicdanım, kendim söz konusu olduğunda da sızım sızım sızlıyor. hadi daha net söyleyeyim durumu, yapmam gerekenleri yaptıktan sonra canım daha fazla birşey yapmak istemiyor. içimden gelmiyor.
feda etmeyip, cefa çekmeyip ödün de vermeyince yapıştırılan "işe yaramaz" etiketinden de illallah geldi artık. hayır ne yapabilirim yani, ben de böyleyim işte, bu kadar insanım. neden değiştirmeye çalışırlar anlamam. bir de güya gaza getirmek için, işe yarayan biri olduğumu kanıtlamam için söylerler ya bunu, inanın o zaman hiçbirşey yapmayasım geliyor. benim kafam bu yönde çalışıyor, hiçbirşey yapmayayım madem o zaman görsünler üzerime düşeni yaptığımda ne kadar işe yarıyorum diyorum kendi kendime. hırs yok işte bende ki hırslı olmak kötü birşey zaten. kuduz köpekler gibi olurmuşum gibime geliyor hırslı olursam. sakin bir hayatı her zaman tercih ettiğim için uğraşamıyorum böyle duygularla. kendimi üzemediğim için de hırslı bir insan olamıyorum. tamam biraz bencil olabilirim ama inanın bencil olmazsak eğer insanlar sömürmeye doyamazlar.
çok çalışarak, deliler gibi çalışarak süper bir kariyere sahip olabiliriz ama sinir hastası olduktan sonra da tüküreyim ben o kariyere yani. insanları anlamıyorum bazen, onlar da beni anlamıyor pek çok konuda. biraz daha fazla para kazanmak için ultra çaba sarfeden insanlar neyin kafasını yaşıyorlar. yatağa uzandıklarında normalden çok daha yorgun bedenleri onlara küfretmiyor mu? ufacık olaylar karşısında paniğe kapılan, paranoyalar üreten ve etrafındaki insanlara hayatı dar eden hastalıklı ruhları aynaya baktıklarında tükürmüyor mu yüzlerine? peki değer mi biraz daha para kazanmak için, bilmem ne sorumlusu, bilmem ne müdürü olmak için bu kadar yorulmaya üzülmeye? bilemiyorum belki de onlarınki normaldir ve onlar da benim rahatlığımı anlayamıyorlardır. işkolik değilim işte, modern çağın en önemli hastalıklarından birine yakalanmadım henüz.
bir de hayatın "düşünenler" kısmı var. bir takım insanlar işi gücü bırakıp başkalarının özel ya da sosyal hayatını düşünür, hal ve gidişatlarına kafa yorar, kimi zaman abi abla nasihati verir kimi zaman da arkadan dedikodu yapmakla yetinir. açıkçası şunu söylemeliyim, hiç umrumda bile değil ne dedikleri. okuduğum kitaptan görüştüğüm insana kadar, yazdığım blogdan twitterda takip ettiğim insana kadar, gittiğim kafeden yediğim yemeğe kadar konuşuyorlar yoksa. her birini dert edip, "ay aman bilmem ne abiyle bilmemkim abla iyi düşünsün diye gitmeyeyim bu arkadaşlarla şuraya" dediğim vakit hayatımın kontrolü ellerimin arasından kayacak ve sevgili düşünürlere kalacak. zira internet kullanıcısı olmama bile edecek lafları var bu insanların ve kaale alınmadıklarının da çok net farkındalar. kendimi mutlu etmek en temel prensibim olduğu için hiç takılmıyorum böyle mevzulara ve yeri geldiğinde "bu düşünebildiklerini gösterir ve güzel birşeydir" diyerek ayarlarını bozuyorum. ne yapayım, dilim de fikrim de sivri biraz.
etrafımdaki insanların beklentilerini karşılayamayacak gerçeklere sahip olduğum için kendimle de gurur duyuyorum. ne mutlu bana ki toplum adına düşünenlerin, mahalle baskısını oluşturan özel hayat dedektiflerinin istediği gibi değil, olmak istediğim gibi bir insanım. başkalarının beklentilerini gerçekleştirmek için değil, kendi gerçeklerimi yaşayarak kendimi mutlu etmek için hayatta olan bir insanım. bir nefesim var Allah'ın emaneti, biliyorum ki trilyonlarca servete mala mülke sahip olsam da öteki tarafa benimle gelecek olan bir tek kefen bezi. biraz bencilim ama, keyfim de yerinde çok şükür. takmayalım o düşünenleri, fedakarlık bekleyenleri, hayat çok kısa ve güzel zaten. ayrıca dünya nüfusu da çok kalabalık, elbette bizi de olduğumuz gibi kabullenecek insanlar vardır. öperim herkesi, sevgiler.

0 kişi olaya son noktayı koymuş:

 
↑Yukarı