12 Aralık 2011 Pazartesi

2011'den ne hayır gördüm ki 2012'ye gireyim!




ben nelerin hayaliyle yaşıyorum, hayat bana hangi gerçekleri sunuyor. bakın efendim, aşktan ve dünya üzerindeki yakışıklı, cömert, akıllı, sevimli, sadık ve anlayışlı sevgililerden nasibini alamamış bu kardeşinizin yine başında istemediği bir ot bitti. hayır beni çılgınlar gibi güldürecek bir mevzu olacağı zaten bugün sabahtan belliydi, gereksiz derecede mutlu, enerjik ve pozitiftim. bugün pazartesi olduğu halde.
ilk önce size sabah cep telefonuma gelen ve beni şaşırtan mesajdan bahsetmek istiyorum. sabahın 08:27si, ben yürüyorum yolda ve telefonumun titrediğini hissettim. hayırlara vesile olsun ya rab, sabahın köründe kim neden bana mesaj atsın ki dedim kendi kendime. heyecanla açtım ve tanımadığım bir numaradan "bu ışığı ve enerjiyi nereden buluyorsun" satırını okudum. dönüp etrafıma bakmamak elde değil, benim ışığım mı varmış, enerjim mi varmış diye sorgulamak ve hayretlere düşmemek işten değil. numarayı tanımadığım için sazan gibi atlamak istemedim tabi. büyük ihtimalle yanlış göndermişler, isim yazmıyor sonuçta ve karşı taraftan gelecek bir "kusura bakmayın yanlış gönderdim" mesajına tahammülüm yoktu açıkçası. çünkü o anda bu yanlışlığa inandım, kendimi kaptırdım ve birazcık havalara girdim falan.
sonra bütün gün "ışığım var benim b'olooomm" triplerinde gezindim durdum ortalıkta. bir ara 2012'ye girmeme kararı aldım, çünkü mayısın 17sinde 24 yaşında olacağım ve kendimi 24 olacak biri gibi hissetmiyorum. "zeka yaşındandır zeka" dediğinizi duyar gibiyim, darılırım bilesiniz. o yüzden ben 2012 yılını tanımıyorum arkadaşlar, yok öyle bir yıl, nereden baksanız bir 10 yıl kadar 2011'de kalıp sonra geçeceğim 2012ye. hem bu seneden ne hayır gördüm ki 2012den göreyim ha. bakın halen daha mavi-yeşil ortalarda yok. unuttu beni zalim adam. hıh.
konu tekrar sevgili olaylarına gelince, bugün akşam üzeri beni çılgınlar gibi güldüren muhabbetten bahsetmek boynumun borcudur. gelin beraber gülelim. akşam üzeri iki müşteri geldi mağazaya, abi kardeşler bunlar. kız ürünlere bakıyor, çocuk ta beni diğer arkadaşımın görüş alanından uzak bir yerde ürünler hakkında soru sorarak oyalıyor. hayır, kimse hırsızlık yapmadı, mevzu daha derin. sonra bu arkadaşın soru yağmuru bitince sıyrıldım biraz uzaklaştım. bu mal bi anda yamacımda bitiverdi. elinde de bir mektup zarfı. "lütfen bunu alıp ben gittikten sonra okur musunuz?" sorusunu duyunca hayretler içerisinde bakakaldım. yahu sene olacak 2012 adam mektup yazmış ilan-ı aşk etmeye çalışıyor. bir de neymiş efendim o gittikten sonra okuyacakmışım. e sen cevap yaz da dersin be paşam, oldu yani.
elemana "yoğ yoğ hayır" dedim kesin ve net bir şekilde. şimdi mektubu alacağım, yarın yine mağazada bitecek bu cevabın ne diye. işin yoksa buna dert anlat. sırf tavlamak için hani şu plastik kutu içinde plastik kırmızı güller var ya, üzerinde de su damlacıkları olanlar, yarın bir gün onlardan kapıp gelecek kadar kro bir tip. bir de o kutuların üstünde "only you" yazmaz mı, deli olurum. biraz bozuldu, kızardı falan sonra gittiler. çakal öyle de bir ayarlamış ki, kardeşinin alışverişi bitirmesine yakın vermeye çalışıyor. anlattım bizim ablaya, alsaydın okur okur gülerdik dedi. yok be dedim bi de buna dert anlatması var sonra, kim uğraşacak. bayağı güldüm ama, bu devirde halen daha mektupla iletişim kurmaya çalışan orta çağ romantikleri de varmış, onu da gördüm.
velhasıl kelam, bu 2011 bozuk çıktı, bugünlerde kendisini aynen iade edip bir daha yaşamak istiyorum. tanımıyorum 2012'yi, 2011den beklediğim şeyler gerçekleşmeden de ben 2012'ye gelmiyorum millet. hadi öperim sizi, iyi geceleriniz olsun.

0 kişi olaya son noktayı koymuş:

 
↑Yukarı