25 Mart 2012 Pazar

hayat kolay olsaydı kimsenin canı sıkılmazdı

saatlerle iki ileri bir geri neden oynarlar anlamıyorum. sabah uyandım, telefon saati kendiliğinden ileri almış, erken uyandığım için "yok bu kesin geridir, erken uyanmam yoksam ben" düşüncesiyle ben de ileri aldım bi güzel. sonra mutfaktaki saatin benimkinden geri olduğunu gördüm, anneme dedim ileri almamışsın falan, kadın aldım dedi ama şüpheye düştü sonra aldım mı almadım mı acaba diye. ilginç yanı evdeki öteki saatlerden biri bozuk, bayağı bi geride kalmış, biri ileri alınmamış, benim saat ayrı telden çalıyo zaten, muallakta kaldık bi güzel "acaba saat kaç olm" diye. bildiğin havuz problemine dönüştü durum, oturduk kara kara hangisinin doğru olduğunu düşündük. ee ruh hastası televizyondan baksanıza diyebilirsin, haklısın da, baktık ama bakana kadar da bildiğin beyin fırtınası oluşturduk gerçek saati bulana kadar.
babam ilginç adam, sabah hepimizi şok etti. şimdi efendim, bizim ev dededen yadigar, yani anlayacağın biraz tadilata ihtiyacı vardı. bu yaz da tadilat yaparız falan diye düşünüyoduk. hatta şu yakınlarda taşınmayı ve tadilata başlamayı bile planlıyorduk. bu taşınma mevzusu da benim gözümde büyüyodu. koca koca eşyaları sar sarmala, bardakları tabakları ayrıca kırılmayacak şekilde ayarla, taşınma esnasında kaybolması muhtemel olan eşyaların kederi vs vs... sonra sabah kahvaltı ederken babam durduk yerde "ben tadilattan vazgeçtim" dedi. hönk! annem sinirlendi tabi haklı olarak, boş zamanlarımızda internette bakıp beğendiğimiz onca mutfak dolabı modeli, fayans vs. boşa gitti. döndüm "baba biz evi ne renk boyayacağımıza bile karar vermiştik biliyon mu sen? neden ha neden? o kadar plan yaptık annemle" diye pöykürdüm adama. güldü bi.
sonra anlatmaya başladı işte, meğersem hesaplamış, evi tadilat ettirmekle, bahçenin diğer tarafına yeni ev yapmak arasında pek de bir fark yokmuş, az bi miktar oynuyormuş falan fıstık. bizim bahçemiz bildğin büyük bi bahçe, hani cidden yeni bi ev yapabilirsin, geniş geniş oturursun. ikinci hönk! durumu. vallahi ne yalan söyliyeyim ben sevindim, 24 yıldır bahçenin bu kısmında oturuyoduk, değişiklik olucak diğer tarafında oturucaz artık. madem ikisinin arasında çok büyük bi rakam oynamıyor dedi babişkom, masrafları da üstlenicekmiş madem, biz de gönül rahatlığıyla fayans, parke, perde vs. bakmaya devam edebiliriz. sanırım bu yakınlarda ailecek koçtaş ve bauhaus'tan çıkmiycaz biz. eheh. ama en çok sevindiğim nokta da taşınırken eşyalarımın kaybolma riskinin azalması oldu. olm cidden o kadar çok incik cincik şeyim var ki, kahroluyodum onları nasıl muhafaza edicem diye.
geçtiğimiz hafta yine gelgitliğim de üstümdeydi ayrıca. bi alınganlıklar, bi mutsuzluklar sorma. zannedersin 5 dakika önce babam carolin tarafından ayartılmış, kardeşim evi yakmış, bildiğin sokakta kalmışız, babannemin üç aylık maaşından medet umar olmuşuz, dünyanın yükü omzumda. hayır yani bi sebep te yok, hakikaten bak. nasıl acı çekiyorum kendi kendime anlatamam. kahrımdan ölücem ama neye kahrolduğumu ben de bilmiyorum. biri bişey dese "napalım ağbi sağlık olsun, hayat işte cıkcıkcık" diye iç geçiriyorum, sigara almak için girdiğim tekel bayideki abiye "bi de şarap ağbi, en ucuzundan, köpek öldüren olsun" cümlesini kuracağım diye korkuyorum falan. küçük emrah mode on! yani. böyle kendi kendime kazım koyuncu'dan acılı şarkılar -işte gidiyorum- söylüyorum, youtube'da cansever şarkıları aramamak için kendimi zor tutuyorum falan.
ben bu saçma ruh halini yaşarken tabi olan sevgili sevgilime oluyor. bu hatuna noluyor yahu durduk yerde diye düşünüyor adam haliyle. düşünsene ya, adama diyorum keyfim yok, neden bişey mi var bak diyor, yok diyorum bi sebebi yok. böyle ota boka bunalım yapan liseli ergenler gibin oldum. çok sabırlı adam çoookk. şanslıyım vallahi. ama bu hafta depresyon kotamı doldurduğumu düşündüğüm için uzunca bi süre depresyona girmemek için elimden geleni yapıcam. hiçbişey değil de adama yazık yahu, "acaba neye kızdı, neye alındı bu manyak yine" diye düşünmekten paranoyak olucak. sırf ona kıyamadığımdan bi süre depresyona girmiycem.

ps: keşke hayat da google gibi olsa. aradığım herşeyi saniyeler içinde bulmayı bırak, tek tıklamayla maillerime, bloguma, web albümlerime herbişeyime ulaşabiliyorum. ama hayat öyle mi, markete gidip sigara almak için bile bi dünya zahmete giriyorum.

0 kişi olaya son noktayı koymuş:

 
↑Yukarı