1 Nisan 2012 Pazar

hayat güzelmiş-miş, çiçek açarmış-mış, falan filan..

mutfakta oturup 6 yaşındaki yeğenime antep fıstığının kabuğunu açarken amacım neydi bilmiyorum ama açıkçası ben farkında olmadan "ne kadar çok yapacak birşeyimin olmadığını" keşfetmemi sağladı. görüntüde ırmakla gülüşüyorduk, onunla ilgilenmekten keyif alıyordum ama içimden yaptığım tek kişilik konuşmalar hiç te öyle değildi. ne yapıyordum ki? bir pazar gününü daha alabildiğine yalnız, alabildiğine mutsuz uğurluyordum. zaten ben hep mutsuzum. mutsuzum çünkü hayat miskiniyim sanırım. mutlu olmaya bile üşeniyorum, zannediyorum ki mutlu olmak için çaba harcarsam daha çok yorulacağım. ben beden yorgunluğundan korkmuyorum. anlatamıyorum insanlara, kafamın içi, beynimin her hücresi yorgun benim. beynim mutsuz. beynim çok huzursuz. düşünmek, hesaplamak, kaybettiklerimi görünce "vay anasını" dememek istiyorum artık.
aslında hiçbirşeyin manası yok bence. hani bazen olur ya, insanlarla kavgaya girişirsin, tartışmak, konuşmak istersin, ama karşındaki kişiden hiçbir tepki alamazsın. işte ben tam da o "tepkisiz" insanım. evet, biliyorum bu tepkisizliğim de çıldırtıcı. o an aklımdan milyar tane kelime geçiyor düşündüğümü, hissettiğimi ifade edebilecek ama bir el tutuyor sözcükleri olduğu yerde, dışarı çıkmalarına, özgürlüklerine kavuşmalarına izin vermiyor. öylece bakıyorum, "tamam" ya da "boşver"den başka birşey söylemiyorum. bilmiyorlar, halbuki bu da bir savunma mekanizması. gözler çok olaya tanık olduğunda, içte bir yerlerde kapanmayan bazı yara izleri olduğunda, insanın bilinç altında istem dışı savunma mekanizmaları gelişir. aslında "tamam" derken, seninle kavga etmek istemiyorum, buna gücüm yok demek istiyorum. "boşver" derken de, benim için kendini yorma, unut gitsin demek istiyorum.
artık eskisi kadar dolu dolu ağlayamadığımı da fark ettim dün gece. gözlerimin yaşarıp, o yaşların birkaç saniye içinde kaybolması, ağlayarak rahatlayamamanın verdiği iç huzursuzluğuyla dolu boktan bi geceydi. halbuki ben daha gençken, oturur saatlerce ağlardım, sonra ağlayarak uyuyakalırdım da sabah uyanınca şişen gözlerimle dalga geçerdim. aynı şeyi gülerken de hissediyorum. ne kadar oldu bilmiyorum ama çok çok uzun zamandır hiçbirşeye içten bir şekilde gülmediğimi fark ettim. tam birşeye gülersin, kahkahayla gülersin ama gülmeyi bıraktığın anda içine usul usul bi sıkıntı yerleşir ya, anlamsızdır, anın keyfini kaçırmak için gelmiştir sanki, tam öyle işte. velhasıl kelam, uzun zamandır yaptığım hiçbirşeyden keyif alamıyorum. ben gençken, mutsuzluktan bile keyif almasını bilirdim oysa. şimdi kalabalıklardan da kaçıyorum, yalnızlıktan da. öylesine, günü kurtarmak, vadeyi doldurmak için yaşadığımı hissediyorum, canım acıyor, en çok ta buna üzülüyorum.
gençlikten kalma tek alışkanlığım, hala söylenen her söze inanıyor olmam. aslında altında bir bit yeniği olduğunu hissediyorum, biraz derin düşününce o bit yeniğini buluyorum da, ama buna rağmen ben yine inanıyorum. serde biraz saflık varsa, edindiğin tecrübenin de, dinlediğin nasihatin de kimseye faydası dokunmuyor azizim. geçen sabah tuğba'nın söylediği söze takılı kaldım kaç gündür "biliyo musun, ben her gece yalnız olduğum için ağlıyorum" demişti. ben onu bile yapamıyorum. o en azından bir reaksiyon gösteriyor, ben herşeye, yalnızlığıma, mutsuzluğuma, günü kurtarmaca oyunuma bile ağlayamıyorum. ağlamak da güzel bişey aslında, ağlayabiliyorsan dolu dolu. gülmek çok güzel, sonunda o sikindirik sıkıntı yerleşmeyecekse içine. böyle işte..
işin en ilginç tarafı, ne yapmak istediğimi, ne olmak istediğimi de bilmiyorum. hele şu günlerde "Allahını seven üstüme biraz pasiflora atsın" modundayım. aslında kendime kızgınım, ama kızgınlığımı başkalarından çıkartıyorum hep. insan kendisiyle savaş halindeyken, kendisine küsken en çok en yakınındakileri üzermiş. bunu da öğrendim bu salak süreçte. kendimle küsüm, konuşmak istemiyorum. evde yokum, aklım başımda değil, aklım çok havada. ve aslında hayat nazan öncelin bir şarkısında dediği gibi "hayat güzelmiş-miş, çiçek açarmış-mış, kuşlar ötermiş-miş, falan filan."

0 kişi olaya son noktayı koymuş:

 
↑Yukarı