
artık eskisi kadar dolu dolu ağlayamadığımı da fark ettim dün gece. gözlerimin yaşarıp, o yaşların birkaç saniye içinde kaybolması, ağlayarak rahatlayamamanın verdiği iç huzursuzluğuyla dolu boktan bi geceydi. halbuki ben daha gençken, oturur saatlerce ağlardım, sonra ağlayarak uyuyakalırdım da sabah uyanınca şişen gözlerimle dalga geçerdim. aynı şeyi gülerken de hissediyorum. ne kadar oldu bilmiyorum ama çok çok uzun zamandır hiçbirşeye içten bir şekilde gülmediğimi fark ettim. tam birşeye gülersin, kahkahayla gülersin ama gülmeyi bıraktığın anda içine usul usul bi sıkıntı yerleşir ya, anlamsızdır, anın keyfini kaçırmak için gelmiştir sanki, tam öyle işte. velhasıl kelam, uzun zamandır yaptığım hiçbirşeyden keyif alamıyorum. ben gençken, mutsuzluktan bile keyif almasını bilirdim oysa. şimdi kalabalıklardan da kaçıyorum, yalnızlıktan da. öylesine, günü kurtarmak, vadeyi doldurmak için yaşadığımı hissediyorum, canım acıyor, en çok ta buna üzülüyorum.
gençlikten kalma tek alışkanlığım, hala söylenen her söze inanıyor olmam. aslında altında bir bit yeniği olduğunu hissediyorum, biraz derin düşününce o bit yeniğini buluyorum da, ama buna rağmen ben yine inanıyorum. serde biraz saflık varsa, edindiğin tecrübenin de, dinlediğin nasihatin de kimseye faydası dokunmuyor azizim. geçen sabah tuğba'nın söylediği söze takılı kaldım kaç gündür "biliyo musun, ben her gece yalnız olduğum için ağlıyorum" demişti. ben onu bile yapamıyorum. o en azından bir reaksiyon gösteriyor, ben herşeye, yalnızlığıma, mutsuzluğuma, günü kurtarmaca oyunuma bile ağlayamıyorum. ağlamak da güzel bişey aslında, ağlayabiliyorsan dolu dolu. gülmek çok güzel, sonunda o sikindirik sıkıntı yerleşmeyecekse içine. böyle işte..
işin en ilginç tarafı, ne yapmak istediğimi, ne olmak istediğimi de bilmiyorum. hele şu günlerde "Allahını seven üstüme biraz pasiflora atsın" modundayım. aslında kendime kızgınım, ama kızgınlığımı başkalarından çıkartıyorum hep. insan kendisiyle savaş halindeyken, kendisine küsken en çok en yakınındakileri üzermiş. bunu da öğrendim bu salak süreçte. kendimle küsüm, konuşmak istemiyorum. evde yokum, aklım başımda değil, aklım çok havada. ve aslında hayat nazan öncelin bir şarkısında dediği gibi "hayat güzelmiş-miş, çiçek açarmış-mış, kuşlar ötermiş-miş, falan filan."
0 kişi olaya son noktayı koymuş:
Yorum Gönder