23 Kasım 2013 Cumartesi

kod adı: zabit

selam arkadaşlar. ikinci bir mavi-yeşil durumuyla baş başayız. bu kez esas oğlan bir adet zabıta memuru. ona kendi aramızda kısaca zabit diyebiliriz.
birkaç gündür zabitle bakışıp duruyoruz. ilk başta, yok lan o kadar da yakışıklı değilmiş aslında dedim ama az önce bütün facebook'u arayıp, adını bile bilmediğim şahsı sonunda bulduktan sonra "oha lan adam çok yakışıklı" oldum. ama ağlamak istediğim bi mevzu var. şöyle ki; profilini açtım, tek tek bütün fotoğraflarını inceledim, her fotoğrafa kimler yorum yapmış, kimler beğenmiş hepsine baktıktan sonra ilişki durumuna bakmak geldi aklıma. aha! ilişkisi var yazıyo orda aptal facebook bi de yanına kalp koymuş.
açıkçası, emelle görüşüp durumu istişare ettikten sonra ikimiz de aynı kanıya vardık, bizce ilişkisi falan yok. nerden mi uyduruyorum? bak şimdi, insanın kız arkadaşıyla numunelik te olsa en az bir adet fotoğrafı olur. olmalı yani. öte yandan sevgilisine dair en ufak bir ipucu da yok facebook profilinde. ya canım şu açıdan düşün, hadi diyelim facebook'ta ilişkinizi ilan etmiyosunuz aman akrabalar duymasın şu olmasın bu olmasın muhabbetine böyle bi bok yiyosunuz kimse öğrenmesin diye. sevgilinin fotoğraflarını layklamaz mısın? ben hepsini layklarım bence. mutlaka bi iz olur yani.
sonra ben duble bi sazanlık yaptım ve albümlere tıklayacağıma gittim adamın profilini takibe aldım. sonra takibi bıraktım. takibe alınca bildirim gidiyo muydu lan? gidiyosa her ihtimale karşı derhal bi bahane düşüneyim.

bu arada sevgili Allah'ım, hani ben bu adamı beğendim ya, sahibi olarak beni tayin et lütfen ve bana bağışla. amin.

3 Kasım 2013 Pazar

nabıyonuz? çenem düştü yine, gün aşırı yazmaya başladım nerdeyse ahah. nabıcaz böyle arkadaşlar ya? yani, bi abukluk yok mu sizce de gidişatta. sizin de canınız sıkılıyo mu? ne çabuk geçti anasını satim şu zaman diyo musunuz? ben sabah öğle ve akşam olmak üzere hem aç hem tok karnına bu cümleleri kuruyorum zaten. ya, aslında hayatımla ilgili bazı değişiklikler yapmak istiyorum ama neresinden başlayacağıma dair net bi fikrim yok. belki biraz dışarı çıkmak iyi gelebilir diyorum. yani en azından hafta içi akşamları dışarı çıkayım diyorum, hoop haftada bir gün metro avm stant koydular iş programıma ve "yalan oldu".
yoruluyorum ya. bu miskinliğin, evden çıkmak istememe duygusunun başka adı yok. yoruluyorum anasını satayım. bi yerden sonra da düşününce, yaptığım işi de seviyorum biliyo musun? hani, daha az yorulacağım bi iş bakayım fikrine yanaşamıyorum. sanırım "ha şimdi, ha üç gün sonra, ha altı ay sonra" diye diye upuzun yıllar geçiricem. nabalım, böylesi de güzel.
bu arada, çilekli ve ahududulu çayı ürettiği için liptona çok teşekkürler. nerden baksan günde üç beş fincan içiyorum. böyle huzurlu bi çay daha olamaz. her neyse, konumuz lipton değil aslında. konu da yok, o ayrı bi mevzu. canım sıkıldı, miskinlik de bi yere kadar dedim blog yazıyorum işte. biraz blog okuyayım dedim ama Ahu'nun ve Platon'un blogundan başka okunacak blog bulamadım sayılır. buraların da tadı kalmadı diyorum da inanmıyosunuz siz bana. eskiden böyle miydi, yeni postları okumak için hatrı sayılır zamanımızı geçirirdik pc başında. oku oku bitmezdi yazılar.
ya bu metro avm'deki kızlar kafayı yemişler insansızlıktan. hiç sevmiyorum orayı zaten ölü gibi bi yer. sanki huzur evine gitmişim gibi, eğlence sıfır. muhabbet sıfır. insan nerdeyse sıfır. orda çalışan personelin de psikolojisinin bozulmasını, kafayı yemiş olmalarını anlayışla karşılıyorum ama muhabbetleri sarmıyo ve aşırı kompleksli tipler. neyse şuraya kocaman bi YAPACAK BİŞEY YOK yazalım da, belki yapacak küçük bişey olur ve bu saçmalık da en kısa zamanda sona erer. öpüyom herkesi, yani genelde süper geçen bi gün değil pazar günleri biliyorum ama İYİ PAZARLAR arkadaşlar <3

1 Kasım 2013 Cuma

ne zaman ki insanları ciddiye almayı bırakıyorsun, hayatın seni daha az yorduğunu fark ediyorsun. ne zaman ki hayatı ciddiye almayı bırakıyorsun, belki deli diyorlar, belki "ahahah manyaksın" diyorlar, ama hayattan zevk almaya başlıyorsun. oturup enine boyuna bi düşünsene, canını sıkmaya, keyfini kaçırmaya değer ne var hayatında? koca bir hiç mi? o zaman boşver, bak keyfine.


yaşaman için sana verilen süre bin yıl dahi olsa aslında sadece "şu saniye"den ibaret. bir önceki geride kaldı. umarım geçmişe takılıp kalmıyorsundur. eğer geçmişe takılırsan "şu saniye"ni yani "hayatını" boşa harcamış olursun, benden söylemesi. bir sonraki dakikayı yaşayıp yaşamayacağını sen de bilmiyorsun. çok aptalca bir ölüm sebebi ama, belki birkaç dakika sonra tükürüğünü yutamayıp boğulacaksın. insan başına gelmesi muhtemel olan şeyleri önceden kestiremiyor ne yazık ki. 


bişey sorucam? sen de o "insanlar hakkımda çok iyi şeyler düşünsün" diyenlerden misin? bence olma. bak şimdi, insanların en büyük hobisi, birilerinin hayatlarını yargılamak, birileri hakkında kesin hükümler verip etiket basmaktır. sen kendi hayatını yaşarken "bu benim hayatım" diyebiliyor musun? kendi hayatını, kendi alışkanlıklarını, huylarını, karakteristik özelliklerini sahiplenebiliyor musun? yoksa üzerinde emanet gibi duran bi yaşam tarzın mı var? önce kendine sahip çıkmayı, insanların hakkında ne ve nasıl düşündüğünü önemsememeyi öğren. sonra kendi hayatını, kendi karakterini yaşa. kimseyi taklit etme. inan bana kendin olarak yaşadığın her an dışarıdan bakınca mükemmel görünüyorsun.


ve bir de, dış görünüş önemli değildir masalına inanma. insanların huyu değişmez derler, o da yalan. birini yeterince seviyorsan veya birşeyleri değiştirmeyi gerçekten istiyorsan ve bunun için içini değiştirmen gerekliyse, evet bunu yaparsın. herkes için aynı şey geçerlidir. zaten böyle böyle gelişir karakter dediğin şey, böyle böyle şekillenir. bunun bir adım daha ötesi "nabza göre şerbet vermektir" ki bunu başarabiliyorsan, şahane. her neyse, konumuz dış görünüştü. kendinden emin durduğun zaman ayakların yere sağlam basar. dış görünüş dediğin şey duruşundur zaten. dik dur, asla salma kendini.




son olarak, renkli bir hayat mı yaşamak istiyorsun? daha doğrusu, birileri gelsin, hayatına renk katsın mı istiyorsun? üzgünüm ama, kendi hayatını ancak kendin renklendirebilirsin. biraz kımıldaman gerekicek. madem renk istiyorsun, eskidiğini düşündüğün herşeyi hayatından çıkart.
ha bi de, insan bi cadılar bayramımı kutlamaz mı ya? ne ayıp :( öptüm, sevgiler <3
 
↑Yukarı