29 Mayıs 2011 Pazar

kendimi kovuyorum, çekilin önümden

arada eser insana kaçıp kaçıp gitmek istersin. kabus gibi karabasan gibi çöktüğünde sıkıntılar üzerine, hep bir çok uzağa gitme isteği peydah olur beyinde. bazen yaşanılanlar ağır gelir, bazen karşılaşılan insanlarla karşılaşmak istemezsin ve çekip gidebilmeyi hayal edersin. böyle düşündüğüm zaman soruyorum işte kendime, çok uzağa gittiğimde ne olacak peki. orada da yine yaşayacağım elbet ve o şehirde de yaşanmışlıklar, kırgınlıklar belirecek. sonra ordan da kaçmak isteyeceğim, sonra bir başka şehirden, belki başka bir ülkeden de kaçmak isteyeceğim. "kendinden kaçıyorsun kızım" diyorum kendi kendime, "senin şehirlerle sorunun yok. sen yaşadığı hiçbirşeyi unutmayan fil hafızandan kaçıyorsun." nereye gidersem gideyim, ilk önce valizime o yaşanmışlıkları, kırgınlıkları, yorgunlukları koyacağım biliyorum. sonra gittiğim o yeni yerde de, ilk önce umut kırıklıklarıyla biriktirdiğim çeyizlerimi açıp yerleştireceğim evin en güzel yerine. en rahat görebildiğim yerden bana bakıp nanik yapacaklar, sırıtacaklar arsız arsız, sonra onlardan kurtulma bahanesiyle yeniden olduğum yerden kaçacağım. ama yanıma onları da alıp. insan beynini ve kalbini bırakamıyor işte olduğu yerde, bazen kendisine küsüyor da, olan bitene yaşanana "küstüm senle git yanımdan daha da gelme" diyemiyor. keşke diyebilseydik oysa. her gidilen yerde, yeni insanların bıraktığı izler de biniyor omuzdaki yüke. daha bir ağır oluyor o zaman, çok fazla insan hatırlamak, çok fazla farklı mekanda bırakılan hatıraları anmak, çok fazla insana kızıp küfretmek de ayrı bir yoruyor. işte o yüzden, "kaçarsan daha zor olacak, daha ağır" diyorum yine kendime. her kaçma isteğimi, isyanımı kendim bastırıyorum. yabancı sokakların yorgunu olacağıma, burada, kendi şehrimde, kendi sokağımda taşırım sırtımdaki görünmez kamburu.

0 kişi olaya son noktayı koymuş:

 
↑Yukarı