28 Nisan 2013 Pazar

serbest atış

nasıl yazı yazmaya başlayacağımı unutmuşum. kısa ya da uzun fark etmez, bir giriş cümlesi yazabilmek için yirmiye yakın cümle yazdım sildim. insan ara verdikçe uzaklaşıyor bir şekilde. ne olduğunun, ne kadar ara verildiğinin pek bir önemi yok en nihayetinde. açıkçası mutfakta sigara içerken aklıma geldi yazı yazmadığım. hoş aklımıza ne geliyorsa sigara içerken geliyor o da ayrı aslında. oturursun günün herhangi bir saatinde, boşluğu görmeye çalışarak yakarsın bi sigara ve o anda kafanda bi senaryo ilerlemeye başlar. bir sigara molasında, maksimum yedi dakikada başka bir hayata geçersin ve dönersin kendi sıkıcı hayatına.
zaman akışım pek hareketli değil bu günlerde. aslında uzun zamandır. sevgilimin yanıma geleceği günler dışında oldukça hareketsizim. sabah kalk işe git, bir sürü insanın isteklerini dinle, akşam eve gel, yemek ye, kahve iç, sigara iç, bilgisayarı aç candy crush oyna. can bittiğinde alışveriş sitelerini gez, kredi kartı ödemelerini hatırla, siteleri kapat ve candy crush'a devam et. sonra yat ve uyu. geçen hafta hemen her gece aynı saatte uyandım. 04:36. biyolojik saatim tıkır tıkır çalışıyor.
insanlara bakıyorum, napıyor bunlar böyle diyorum. çok acelemiz var vesselam. arı sürüleri gibi sağlı sollu koşturuyoruz caddelerde. cadde demişken, bu ara bursa trafiği çok fena. zaten hep acelem var, daha da acele ediyorum. hayat filmlerdeki gibi olmuyor işte, vapuru, otobüsü son dakikada yakalayamıyorsun. geçip gidiyor önünden, el ediyorsun, durmuyor. durmaz ki zaten. çok zaman kaybediyoruz vesselam. bu hafta geçti, haftasonu geldi diye seviniyoruz ama, zaman kaybediyoruz. öyle bir rutine bağlanmış ki hayatımız, üç kuruş para kazanmak uğrunda koca koca caddelerde, kocaman insanlara şaklabanlık yapıyoruz yeri geldiğinde. bazen alış verişe gittiğimizde normal standartlarda asla selam vermeyeceğim birine ağzım yırtılırcasına gülümsüyorum, biraz tiksinmeyle birlikte. kim diyor yanımdaki. bi müşterim diyorum. birkaç gün içinde gelip maksimum yirmibeş liralık alışveriş yapacak diye tiksine tiksine gülümsüyorum. maksat müşteri kaybetmemek. malum, rekabet piyasası ağzımıza sıçmakta son günlerde. sırf senin dükkanından alışveriş yapsın diye adamdan saymayacağın insanlara gülücükler saçmıyorsan anlamazsın bunu. kapitalist sistemin iyice ağzımıza sıçtığı günlerdeyiz yani.
insanlar da öyle bi ilgi alaka delisi ki sorma. sanki hayatında hiç sevilmemiş. sanki onu önemseyen kimse olmamış gibi ağzını burnunu yamulta yamulta alıyor senden ürünü. ulan dümbelek, aldığın mal en fazla yirmibeş lira. havan kime? diyemiyorsun tabi. yine bekleriz efendim diyerek uğurluyorsun oç'yi. üstüne bi de kendinden tiksinerek gülüyorsun. onu gördüğüne çok mutlu olmuş gibi. sonra saate bakıyorsun, yemek saati gelse de bi sigara içsem diyorsun. içimden küfrederek dışımı mutlu göstermeyi öğrendim. bu sene çok büyüdüm lan ben. yirmibeş olucam mayısta. diyorum ya, zaman kaybediyoruz. en kısa zamanda çok mutlu olmam lazım. kısa bi anlığına da olsa.
ne diyordum, kapitalist sistem ağzımıza sıçıyordu di mi? geçenlerde biri elime bi kişisel gelişim kitabı tutturdu. adını bile hatırlamıyorum inan. bu ne dedim. kitap dedi. salak gördü beni zaar. oysa ben armut zannetmiştim. ne kitabı dedim, satıyorum dedi adam. yok ben almam dedim. neden, kitap okumaz mısın dedi. sana ne dedim. kızdı, gitti. o anda milyon tane derdim var, yan dükkandaki kıvırcık saçlı kızdan nefret ediyorum, akşamki maçın sonucunu tahmin etmeye çalışıyorum, çıkış saati gelsin diye bekliyorum adam gelmiş bana kendi yazdığı kişisel gelişim kitabını pazarlamaya çalışıyor. oğlum o kitapta yazanlar işe yarasa sen kitabı kapı kapı pazarlamazdın zaten, kimi kandırıyon? bu arada çakralarım mı açıldı noldu bilmiyorum ama fenerbahçe'nin lazio'yu iki sıfır yendiği maçtan itibaren maç sonuçlarını tahmin ediyorum. (sadece fenerbahçe maçlarını. not:galatasaraylıyım) hatta benfica'yla yarı finalde eşleşeceğini bile tahmin ettim. nerden geliyo bunlar aklıma bilmiyorum.
 
↑Yukarı