19 Haziran 2011 Pazar

gıcık oluyorum

insanların;

  • kendileri o fikirleri üretemediği için başkalarının ürettiği fikirlere kıskanıp bok atmasına,
  • kendisini süper zeki zannedip, ki aslında IQ seviyesi minicik bir rakam olur bunların, başka insanların beynini küçümsemesine,
  • düşündüğünü, sempati duyduğunu veya nefret ettiğini açıkça dile getirenlerin önüne hemen tabu dayamasına, onu tü kaka yapmasına
  • hala bu yıllarda, elalemin ne düşüneceğini umursayıp kendini kasmasına,
  • elalemin, insanların fikirleri üzerinde hayat tarzları üzerinde konuşup, mahalle baskısı oluşturmasına,
  • kendisi o kadar cesur değil diye, cesur olana manyak muamelesi yapmasına,
  • kendi fikrini kabul ettirebilmek için baskı oluşturmasına
ve sayamadığım daha binlerce madde var aslında ama hepsine birden gıcık oluyorum. sevgiler, öpüldünüz...

12 Haziran 2011 Pazar

kadın kavgası

hep şunu bilir, şunu söylerim; BİR KADIN GERÇEKTEN İSTİYORSA EĞER, İSTEDİĞİNİ ALIR! anında organize olabilme, gruplaşabilme, kadın psikolojisinin ne çetrefilli olduğunu bildiğimiz için de hedef tahtası yaptığımız şeyi psikolojik baskıyla yok edebilme yeteneğimiz var çok şükür. bağırıp kavga etmeye gerek yok, çekip alnının çatından vurmadan, son derece sinsice ve temiz bir şekilde kancayı taktığımız kişiye terk-i diyar ettirebiliriz alemleri.

kadınların tartışması çekişmesiyle erkeklerinki farklı olmuştur hep. onların kavga anlayışı gidip kafayı yapıştırıp ağız burun dalmaktan ibaretken, kadınlar psikolojik çökertme metodu uygular. işe yarar da, sevdiğim bir yöntemdir bu zira. karşıdaki taraf eğer ki zeka seviyesi olarak sizden daha alttaysa işiniz kolay, gidin ve onun ne kadar aptal olduğunu vurgulayın. güzellik olarak sizden daha çirkinse o da kolay, gidin ve çirkin olduğunu hissettirin ancaak, eğer ki hem çirkin hem de zeki bir hatunla karşı karşıya kalmışsanız, işler biraz karışabilir. susun ve aradaki IQ farkını hissettirmeyin derim. güzellik kavramı çoğunlukla zekanın önüne geçeceğinden, zaten bir süre sonra karşı taraf tahammül edemez sizinle aynı ortamda durmaya, katlanamaz inanın.

ama siz siz olun ki, erkek arkadaşlarınızı, sevgililerinizi karıştırmayın böyle işlere. erkekler sevmez bu derece çetrefilli işleri, yok o entrika, yok bu hareket bu cümle derken, illet gelir adamlara. onların doğasında kavga demek, gidip kafayı çakmaktan ağız burun kırmaktan ibarettir. başka da birşey beklemeyin adamlardan. onlara göre en temiz en zahmetsiz mesele halletme yöntemi budur.

sonra bir de, aynı adamdan hoşlanan iki kadının birbiriyle olan mücadelesi vardır. sinsice ama istikrarlı bi şekilde mücadele gösterir kadınlar bu alanda. ama adama bunu hissettirmek tam bir ahmaklıktır doğrusu. adam, paylaşılamayan erkek olduğunu hissettiği anda kıçı arşa değmiş bir şekilde gezer durur ortalıkta zaten. umurunda değilmiş gibi yapan kazanır neticede, o ortalığı velveleye veren de var ya kaybeder.

5 Haziran 2011 Pazar

bu şarkı beni seviyor, hissediyorum

bilir misiniz bilmiyorum ama fena halde hande yener sever bir insanım. aşık olduğumda, yalnız olduğumda, sevgilim olduğunda, sevgilime trip attığımda, sevgilimden ayrıldığımda kısacası (çok uzattım farkındayım) her anımda soundtrack hande yener şarkılarıdır. işte sevgili handeciğimin bu şarkısı belki de hayatımın en acı ayrılığına eşlik etmişti.

uzunca bir süre beraber olduğum adamla, biraz bizim biraz da etrafımızdaki insanların çabalarıyla, saçmasapan sebepler yüzünden ayrılmıştık işte. daha önce defalarca büyük kavgalar ettiğim, ben sinirden ağlarken bana sarıldığında sinirden omzunu yumrukladığım ama yine de ayrılamadığım o adamdan ayrılmıştım ve gerçekten çok mutsuzdum. bir süre sadece kendi kendime kalmak en iyisi olacaktı evet ama, bu duruma bu depresyon haline de bir şarkı eşlik etmeliydi. bigün böyle acaba bi umut var mı diye internette tarot falı bakarken bu şarkı çalmaya başladı müzik listemde. aylarca o albümü dinlemiştim, aylardır o şarkı orada duruyordu ve belki milyon kez dinlemiştim ama ilk defa dikkatimi çekmişti doğrusunu söylemek gerekirse. beynime kazıdım, yüreğimi adadım ya şarkıya, olamaz böyle birşey. haftalarca sadece bu şarkıyı dinledim. utanmasam zil sesi de yapacaktım ama, onu yapmadım işte.

düşünmedim değil allaam hande kesin bu şarkıyı benim için yaptı, bak ne güzel tuz basıyor yaralarıma, acı çekerken coşuyorum resmen ama yine de çok seviyorum, o derece yani. sanki sevgilimin yerine koymuştum bu şarkıyı, sanki hande susuyordu ben adama söylüyordum o sözleri. şimdi yine müzik listemde o çıktı da ordan geldi aklıma, ama biliyorum o şarkı da beni seviyor.

ne umdum ne buldum: bir spor salonu faciası

- aloo wodka bebişim bak on numara bi spor salonu buldum, hocaları görmen lazım tam senin istediğinden!

betülün soluk soluğa durumu açıklamasıyla beynimde şimşekler çaktı o anda. kızım dedim, zaten spora da başlamak istiyodun, fırsat bu fırsat, hem hocalar da iyiymiş. tamam dedim kıza, gidelim bakalım yarın akşam.
ertesi akşam gittik, hocalar gayet taş, salon güzel, duşları bile gezdirdiler. şimdi dedim bu salonda, şu heykel gibi hocalardan biriyle önce flörtleşiriz, sonra iyice sevgili oluruz böyle mırc mırc, sonra da allah nasip ederse önümüzdeki yaz nikah masası, hemen ardından gelsin 3 çocuk. derhal kaydımızı yaptırdık tabi.

ertesi gün de, sabah kalktım, duşumu aldım, eşofman altımı tişörtü, spor ayakkabıları, havlumu aklınıza ne gelirse işte doldurdum spor çantasına. bi heves var ama sormayın. akşamı zor ettim yeminle. iş çıkışı betülle buluştuk hemen, koştur koştur gittik spor salonuna. amanınnnn bizim hocaların hepsi yerli yerinde. biz giyindik üstümüzü, başladık koşu bandında yürümeye. evet evet yürümek, yürüyerek 10 dakikada gidilecek yola bile dolmuşla giden bi insan olarak, o koşu bandında kuyruğu kopmuş kediler gibi koşmazdım, koşamazdım. hocalardan biri geldi ve;

- hanımlar böle olmaz ki ama, sanki sahilde yürüyo gibi, hızlandıralım şu makineyi biraz hadiiii... diye çemkirdi resmen. bi baktım betüle, bizimki son derece yalakalık modunda,
- ısınmak için yavaş yürüyodum ben hocam ehiehi. diye adama yağ yapıyo
ben mala bağladım zaten, sen nasıl bana kaldır o poponu da koş be kadın dersin bre densiz adam. hani üç çocuk yapıyoduk, ne oldu benim hayallerime şimdi. hani sen gelip te bana sevimli sevimli romantik komedi modunda yardım edecek, aletleri öğretecektin. sonra çıkışta kahve içip mutlu mesut sevgili olacak, evlenip atletik bebeler dünyaya getirecektik. oldu mu şimdi ha oldu mu?

baktım betül pisliği adama yaranıcam diye depar atıyo koşu bandının üstünde, adam da dikmiş gözlerini bana bakıyo e hadi ama artık der gibi, ben de hızlandırdım makineyi, deli gibi koşuyorum ama aman allahım olamaz böyle bir şey, vücudumda harekete geçmeyen kas kalmadığı gibi, paçalarımdan ter akıyor o sıra. zaar hiç sportmen bir birey sayılmam zaten. benim spor anlayışım, alışverişe çıktığımda alışveriş merkezlerindeki bütün mağazaları deli gibi dolanmak, yaz sıcağında daracık kabinlerde kıyafet denerken kan ter içinde kalıp kalori harcamaktır. diyet derseniz de nutellayı bırakıp, yazın dondurmayı az yiyerek karpuzu bol tüketmektir.

bizim betül cadısı coşmuş, gitmiş hocanın yanına, şu alet ne işe yarıyor, bununla hangi bölgemi sıkılaştırabilirim civelek civelek kırıtıyo adama. ben hala koşu bandında debeleniyorum. bıraktım koşmayı oturdum bi kenara, aldım telefonu elime can sıkıntısından mesaj atmaya başladım sağa sola. yakışıklı ve bir o kadar da psikopat spor hocamız geldi yine başıma;

- e ama terini soğutuyosun wodka, kalk hadi gel mekik çek biraz karın kaslarını sıkılaştırır.

tamam dedim, bu sefer acıyacak bana, gittim mekik çekmeye. anlattı bana nasıl mekik çekeceğimi, başladım. ama olmuyor olamıyor. inanın çok uğraştım ama kendimi yerden kaldıramıyorum. yer çekimi herkesi serbest bırakmış ta bütün gücüyle beni tutuyor sanki. betül geldi yanıma;

- kızım kaldır şu poponu biraz yaa, herkes sana bakıyo, yapabilirsin hadi. diyor.

anam bir hırs geldi, bir dellendim, son kalan gücümü de 15 dakika falan mekik çekmeye harcadım. lakin takatim kalmayınca, kalktım sürüne sürüne gittim soyunma odasına. betülü de sürükledim yanımda. tam çıkacakken bizim psikopat hocayla karşılaştık demez mi
-hanımlar daha yeni başladık kaçmayalım.
içimden dedim ee yetti artık, paramla kendimi öldürtemem, arkama bakmadan kaçtım tabi o esir kampından. altı üstü iki kilo vericez, adamlar sanki komando yapacak bizden yahu.

benim hayal ettiğim, gidecektik biz müzik dinleyerek iki koşacaktık falan bi aksiyon olacaktı hayatımızda. sonra duşumuzu alıp evimize dönecektik ama nerdeee. adamlar bizi tümden eritip yok etmeye yemin etmiş. sonra bi daha da ayağımı basmadım bu hafta. bizim betülü aramışlar spor salonundan gitmeyince, istersek plates paketine kaydolabilirmişiz, paramız yanmasınmış. yook dedim üç kuruş ta fazlalık iki kilomun sadakası olsun onlara, daha da gitmem ben o salona.
 
↑Yukarı